18 Ağustos 2013 Pazar

"%1'e Karşı %99" sloganı zengin ülkeler için ne kadar gerçeğe uygun?

Günümüz emperyalist dünya ekonomisi üzerinde araştırmalar yapan İngiliz araştırmacı Tony Norfield'ın aşağıda bir çevirisi yapmaya çalıştığımız yazısı [yazının orijinal başlığı "%1'e Karşı %99 mu? Yoksa %10'a karşı %50 veya %40  mı?" şeklindedir], "%99'un %1'e karşı mücadelesi" sloganının ABD ve İngiltere gibi en zengin emperyalist ülkeler için ne ölçüde gerçeğe uygun olduğunu sorgulamaktadır. Türkiye gibi görece yoksul ülkeler için hali vakti yerinde sayılabilecek yani bu sistemde "zincirlerinden başka" kaybedecek pek çok şeye sahip olan kesimlerin tartışmasız şekilde daha az olduğu, dolayısıyla en zengin kesime karşı %40 veya %50'den daha büyük bir ezilen ve sömürülen kesimden (nüfusun ezici çoğunluğundan) söz edilebileceği açıksa da, "%1'e karşı %99" gibi çıkarları mevcut sistemin korunmasından yana olan önemli mülk sahibi nüfus kesimlerini görmezden gelen aşırı abartılı bir sloganın Türkiye gibi ülkeler için de oldukça yanıltıcı ve gerçekten uzak olduğunu belirmek gerekir.  - Kom-inform. 

“%1’e karşı %99” ifadesi bize neyi anlatıyor? Birincisi, bu ifade belli bir toplumda gelir seviyesi veya zenginlik bakımından %1’lik en üst kesimle bunun altında kalan %99’luk kesim arasında net bir bölünme çizgisi olduğunu varsaymaktadır. İkincisi, bu %1’içinde olanlarla %99 içinde olanlar arasında bir politik dünya görüşü farkı olduğunu varsaymaktadır. Üçüncüsü, bu sloganı kullananların çoğu belli bir ülkenin içindeki gelir dağılımı ne olursa olsun dünyada ülkeler arasında net bir gelir ve zenginlik hiyerarşisi olduğunu görmezlikten geliyorlar.

Burada birinci sorunla ilgili bazı bilgiler sunmakla yetineceğim. İkinci varsayım sadece şunu hatırlatmakla çürütülebilir ki, insanların politik dünya görüşleriyle yaşadıkları ülkenin gelir ve zenginlik dağılım tabloları içindeki konumları arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Özellikle zengin ülkelerdeki insanlar, toplumun en yüksek gelir ve zenginlik katmanlarında yer almasalar bile, emperyalist yanlısı görüşlere sahip olabilmekte hatta emperyalist savaşlara destek verebilmektedir. Üçüncü sorunu diğer makalelerimde inceliyorum.

Zengin ülkelere ait istatistikler bu ülkelerdeki en zengin insanların oluşturduğu küçük bir tabakanın toplumun diğer kesimlerinin gelir ve zenginliğini kat be kat aştığını göstermektedir. Dolayısıyla en tepedeki 1 gerçekten de iyi tanımlanmış ayrı bir grubu oluşturuyormuş gibi görünmektedir. Ancak istatistik veriler daha ayrıntılı olarak incelendiğinde farklı bir tablo ortaya koymaktadır. Burada verdiğim örnekler ABD’deki ve Birleşik Krallık’taki finansal varlık sahipliğine odaklanmaktadır. Buna göre bu ülkelerde yalnızca “en zengin”ler değil, ama aynı zamanda milyonlarca insan, ya doğrudan ya da daha yaygın olarak tasarruf planları, hayat sigortaları ve emeklilik programları biçiminde dolaylı şekilde bu tür finansan varlıklara sahip bulunmaktadır.

ABD İstatistik Bürosu’nun 2007 verilerine göre:

- ABD’li ailelerin gelir dağılımına göre %80-90’lık bölümünün sahip olduğu hisse senetlerinin ortalama değeri 62.000 dolardır ve bunun en tepedeki %10’luk kesiminin aynı türden varlıklarının ortalaması 219.000 dolardır.

- Buna karşın, alilelerin %40-60’lık bir diliminin hisse senetlerinin ortalaması 18.000 dolardan azdır; yüzde 20-40’lık bir diliminin ise 9.000 dolardan azdır.

Bu istatistiklerde yalnızca hisse senedi sahibi aileler dikkate alınmıştır, ancak ABD hanehalkının yalnızca yarısı bu tür varlıklara sahiptir, dolayısıyla ABD’nin toplam nüfusu 300 milyon kişiden olduğuna göre bu ailelerin %20’si 30 milyon kişi ve en tepedeki %10’u ise 15 milyon kişiden oluşmaktadır. Bu rakamlar, özellikle yüksek gelirli gruplar için toplamı kayda değer ölçüde yükseltebilecek, bonolar, emeklilik maaşları gibi diğer varlıkları hesaba katmamaktadır.

Birleşik Krallık [İngiltere] nüfusuna dair bir dizi istatistik ise şu olguları ortaya koymaktadır:

- 2005’te doğrudan veya yatırım fonu [mutual fond] biçiminde hisse senedi sahibi olanlar BK nüfusunun yüzde 15’ini oluşturmaktadır.

- 2010 sonu itibariyle, BK’ta toplam hisse senetleri değerinin %11.5’unu bireyler elinde tutmaktadır, yatırım fonlarını dışarda bırakan bu miktarın toplam değeri 204.5 milyar poundtur.

- 2008-2010 BK hanehalkı net finansal varlıklar tahminine göre, nakit tasarruflar dahil, bono ve hisse senedi varlıkları eksi finansal borçlar (mortgagelar hariç), 44.200 poundluk bir eğim göstermektedir.

- Bunun dağılımı dramatik şekilde eğilimlidir, ve ortalama hanehalkı zenginliği yalnızca 6.600 pounddur, ama ayrıntıları incelemek öğretici olacaktır.

- Hanehalklarının neredeyse dörtte biri sıfır veya eksi finansal zenginliğe sahiptir, hanehalklarının yarısı sıfırdan 50.000 pounda kadar, %9’u 50.000 ila 100.000 pounda ve %12’si ise 100.000 pound’dan daha fazla finansal zenginliğe sahiptir.

Bu sayılar da, ABD’yle ilgili verdiğimiz sayılarda olduğu gibi, bireylerin emeklilik fonları biçiminde sahip oldukları önemli miktarlardaki hisse senedi ve bonoları hesaba katmamaktadır, ki BK’da finansal zenginlik hanehalkı zenginliğinin yalnızca %11’ini oluştururken, bu türden varlıklar hanehalkı zenginliğinin %39’unu oluşturmaktadır. Hanehalkı zenginliğinin bir diğer %39’luk bölümü mülk sahipliğinden oluşmaktadır ki bunun %68’i kendi oturduğu eve sahip olanlardır.

Sonuç olarak, %1’e karşı %99 sloganını kullananlar bunu %30 tamamen züğürt kesim, %50-60’lık hali vakti yerinde kesim ve %10-20’lik en zengin kesim şeklinde revize etmeyi gözden geçirmeliler. Bu ikinci hesabın pek de çekici olduğu söylenemez ama günümüz kapitalist dünya ekonomisinin gerçeklerinden söz etmek isteyenlerin bu gerçekleri incelemeye de biraz zahmet etmeleri beklenir.

Tony Norfield, 17 Haziran 2013

çeviri: Kom-inform

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder